Yarış raporu yazmak koşmaktan daha zor gelmiştir her zaman. Edebi bir yönüm
yoktur pek. Ama ne yalan söyleyeyim bu sefer koşmak da bayağı zor geldi.
Uzun zamandan
beri hazırlandığım İznik Ultra'nın en kısa etabı olan 46 km
uzunluğundaki hedef yarışım pek istediğim gibi geçmese de yarış hakkında bir
şeyler karalamak istedim.
Yarış günü: 18 Nisan 2015
Saat 12.00'de başlayacak yarış için saat 7.00'de uyandık. Çünkü yarış bu
sene ters yönden başlıyordu ve başlangıç alanı İznik'e 40 km uzaklıktaki
Narlıca'daydı. Oraya gitmek için organizasyonun anlaştığı servisleri
kullanacaktık. Tabii böyle zorlu bir etap için yataktan kalkıp hoop yarışa
gitmek olmuyor. Yarışa başlamadan en az 2 saat önce güzel bir kahvaltı
yapılması, seni yarış sırasında rahatsız etmeyecek gıdaların yenmesi ve
karbonhidrat yüklemesi yapmak şart. Kahvaltıyı yapıp eşyaları hallettikten
sonra servisin bizi alacağı fuar alanına gittik. Tabii aklımızda yine "ulan
kesin bir şey unuttuk" düşüncesi ile.
Bu sene
maraton fuarı İznik'in içinde değil de göl kenarındaki büyük bir alandaydı.
Ayrıca burası yarış bitiş alanıydı. Fuarın böyle geniş bir yerde olması hem
kayıt işlemlerinin çabuk hallolması hem de spor ve sporcunun dostu bir çok
markanın orada rahat bir şekilde ürünlerini sergilemesi açısından çok iyi
olmuş. Listede yer alan gerekli ekipmanların hiçbiri yanınızda olmasa bile burada yer alan firmalardan temin ederek
tamamlayabilirsiniz.
Neyse, fuar alanında biraz takılıp eş dostla goy goy yaptıktan sonra servise
bindik. Serviste hoplaya zıplaya bir o yana bir bu yana savrularak Narlıca'ya
vardık. Vardığımızda bizden önce giden yarışmacılar orada bulunan kahveye oturup
muhabbetin dibine vuruyorlardı. Burası aynı zamanda 136 km ve 83 km koşanların da
kontrol noktasıydı. Yarış başlamadan önce beslenmenin yanında önemli konulardan
birisi de yarışa başlamadan önce tuvalet ihtiyacınızı gidermenizdir. Gerek
yedikleriniz gerekse heyecandan ve stresten mideniz size türlü oyunlar
oynayabiliyor ve bu yarış sırasında sizi oldukça zor bir duruma sokabiliyor.
Başlangıç alanında bulunan okulun tuvaletlerini kullandırmaları bu yönde
yarışmacılar için süper oldu. Biz başlamak için beklerken bir yandan da 136km
koşanlar birer ikişer gelmeye başladılar. Her gelene inanılmaz tezahürat ederek
gazı verip gönderiyorduk :) Neyse son hazırlıkları tamamlayıp ısınmaları da
yaptıktan sonra 12.00'de 23 derece sıcağın altında başladık. İlk 4 km asfalt ve
yokuş aşağıydı. Yarışın verdiği adrenaline karşı koymaya çalışıp yavaş gitmeyi
denesem de ilk km yi 3.51 ile geçmiştim bile. Ön grupta o yarışta birinci olan ve sonrasında 25 dakika ceza alarak
3. olan Jose De Pablo, Raidlight firmasının sahibi ve mükemmel bir ultracı olan Benoit
Laval ve birkaç kişinin daha olduğu yaklaşık 10 kişi gidiyorduk. 2 ve 3.
km'yi de hızlı bir şekilde geçtikten sonra daha 43 km olduğunu kendime
hatırlatarak yavaşladım ve kendi tempomda gitmeye başladım. Tam o sırada
amcanın teki haydi gençler az kaldı az kaldı diyerek tezahürat yaptı. Gülerek "tabii ya az kaldı" diyerek devam ettim :)
Müşküle köyü. Kaynak: Nur Çubuk |
Meşhur Müşküle yokuşuna gelince durmadan, yavaş yavaş çıkmaya başladım.
Önemli olan hız değil süreklilikti. Müşküle'den geçerken teyzeler yine alkışlar
ve dualarla yolcu ettiler. İlk kontrol noktasını geçtikten sonra asfalt bitti
ve patika başladı. Hızımı biraz daha sabit tutmaya çalışarak çıkışımı
sürdürdüm. Tepe bittikten sonra aklımda kalan ve geçen sene koştuğum yoldan değil
de başka bir yere doğru işaretlenen Asics bayraklarını gördüm. İlk giriş güzel
olsa da sonrası beni pert etti. Yeni eklenen bu patika çok dik ve hayli
çamurluydu. Ne olduysa orada oldu ve birden motivasyonum düştü. Yürümeye başladım.
Gücüm vardı fakat koşmak istemiyordum. Sanki bu benim hedef yarışım değil de
alelade bir antrenman koşusuydu. Kendim ile bayağı tartıştıktan sonra tekrar
koşmaya başladım. Yokuş aşağı çamurlu, dar ve ağaçların önünü tamamen kapattığı
bir patikadan inerken "ulan bu ne" demekten kendimi alamadım
haliyle.
Müşküle sonrası yokuş. Kaynak: Ian Corless |
15. km'de olan ikinci kontrol noktası Süleymaniye köyüne inerken güzel yokuş
indim ve hızımı iyice artırdım. Oraya vardığımda gece 00:00'da başlayan ve
136 km koşan Alper Dalkılıç ve bir koşucu daha party hard modunda enerji
içeceklerinin, püskevitlerin, fıstıkların su gibi aktığı bir an yaşayarak takılıyorlardı
:) en son ben bıdı bıdı konuşurken Önder sana cevap verecek halim bile yok
dediğini hatırlıyorum Alper'in :) Şaka
bir yana çok güzel bitirdiler. Buraya kadar iyi gelmiştim motivasyonumu tekrar
düzenlemeye çalışarak 31. km'de olan diğer kontrol noktası Derbent'e doğru yola
koyuldum. Sıcak iyice şiddetini artırmış ve sırtımdaki suyu çay suyu kıvamına
getirmişti bile. Yol boyunca birkaç kişi geçmiştim ama bunların 46 km mi yoksa
136 km mi koştuğuna bakmamıştım. Bu nedenle kaçıncı sırada olduğumu
kestiremiyordum. Ön grupta 10 kişi basıp gitmişti çünkü. Güzel bir girişle
Derbent'e de varınca oradaki görevliler malzeme kontrolü yaptı. Çok beklemeden
oradan da ayrıldım. Artık 15 km kalmıştı ve bundan sonrası iniş ve düzdü diye
düşünürken hala sağlam çıkışlara denk gelmek var olan enerjimi iyice tüketiyordu.
Yarışta fiziksel olarak iyi olsam da mental olarak bir türlü kendimi
veremiyordum.
Sanırım 35. km idi. Düz bir alanda güzel tempo yakaladığım sırada önüme bir
koyun sürüsü, bir yaşlı çoban ve 2 köpek çıktı. Ben hızlı gittiğim ve sürünün
içine daldığım için köpeklerin bana hallendiğini fark ettim ve durdum. Çoban
amcaya "bunlar ısırır mı" diye sordum haliyle. "Isırır yavaş geç" dedi :) (amca pek bir açık sözlü çıktı) "Amca ben
yarışıyorum koşmam lazım" dedim. "Nereden başladınız siz yav," diye sorarak bir
muhabbet açmaya girişti. Narlıca deyince, "deli misiniz olum siz goşuyonuz bu
sıcakta" dedi. "Yav amca benim gitmem lazım şu köpekleri bir tut gözünü seveyim" dedim. Bana “oğlum sağ taraftan in direkt merkeze gidersin” dedi . "ee
işaretleme sol bu tarafta ve kural gereği oradan gitmem lazım" dedim. "Napcan olum
işaretlemeyi; deli misin orası uzak" dedi. Şimdi düşünüyorum da ben bu amcaya bu kadar açıklama neden
yapmışım acaba!? Adam beni kafadan 2
dakika dikmiş ya la orada. Zar zor ayrılıp bir taraftan da köpekleri kontrol
ederek koşmaya başladım. Ulan böyle şansın ben içine edeyim demeye kalmadan
hoop bir tane daha çoban ve köpekli amca çıktı. Aynı sorular onda da var tabii. "Koşmam lazım amcacım tutma beni bak yarışıyorum. Gözünü seveyim şu köpeklerini
bir tut da ben yoluma gideyim." Tamam yavaş geç bir şey yapmaz dedi. Tam ben
yürüyerek sürünün ve köpeklerin yanından geçerken "yeğenim hele baksana bir" dedi. Efendim dedim bende “sigara var mı ?” dedi. "Amcacım ben koşucuyum ne
arasın bende sigar"a dedim. "E n'olmuş goşucular da içiyor görüyorum ben!" dedi. Allahım
sana geliyorum modunda tırıs tırıs ilerleyip biraz uzaklaşınca koşmaya
başladım. En az 1.5 dakika da bu tiryaki amca kitledi beni. Ben yokuş aşağı
iyice hızlanıp bir yandan da pek kıymetli psikopat amcaların kulaklarını
çınlatıyordum.
Geldim 40. km'ye. Burası yokuşun sonu ve düz yolun başlangıcıydı. Orada bekleyen
görevliye önümde kaç kişi olduğunu sordum. Elindeki tablete bakarak abi sen ya
9 ya 10. sıradasın dedi. İşte orda ben bittim. Az olan motivasyonum iyice gitti.
Düz yolda toz toprak içinde öyle yürü koş modunda takılırken arkadaşım Murat
karşılamaya geldi beni."Oğlum önünde 4 kişi var" dedi "biraz hızlanırsan ilk 3 e
girebilirsin" deyince benim 6.37 olan ortalama hız son 3 km 4.50/4.23/4.17
şeklinde oldu. 4.yü geçtim ve 4 saat 30 dakikada tamamladım ama ilk 3'e
giremedim. Kendime biraz kızdıktan sonra aklıma benim için yarıştan daha
önemli olan organize ettiğim evlenme teklifi geldi. Evet oksijen beyine
ulaşmaya başlamıştı.
Hemen otele gidip duş alıp yüzüğü kapıp finişe geldim. Koşu camiasından
herkes biliyor ama bilmeyenler için küçük bir özet geçeyim.
Kız
arkadaşımla ilişkimiz geçen yıl İznik Ultra'da başladı. Ve sanırım evlilik
teklifi için buradan daha uygun bir yer olamaz diye düşünerek, onun da ilk 46 km
koşusu olan bu yarışta teklif etmeyi planladım. Böylece yorgun gelip ne
olduğunu anlamadan evet diyecekti ve böylelikle hayır seçeneğini elemiş
olacaktım :) Şaka bir yana bu yarışın ikimiz için de artık daha çok anlamı
var. İlk ultra yarışını çok güzel bir derecede bitirip kadınlar kategorisinde
2. olunca o da ben de çok sevindik.
Atladığım ya da unuttuğum şeyler
illaki vardır. Onları da diğer yarış raporu yazan arkadaşlardan illaki
göreceğiz. Benim için çok güzel bir deneyim oldu. İznik Ultra bence bu
yıl gerçek anlamında kendini buldu. Ve
ilerleyen yıllarda yurtdışındaki yarışlarla ölümüne kapışacak. Organizasyonda emeği geçen Caner Odabaşıoğlu’na , gönüllü arkadaşlara, diğer çalışanlara
ve yarış sponsorluğunu yaptığı Asics
Türkiye’nin başında bulunan çok sevdiğim Hande Güler’e sonsuz teşekkürler.
Birkaç ufak not:
1- Motivasyonunu kaybetme. Kaybedersen ne için yarıştığını ve yaptığın antrenmanları hatırla.
2- Yaptığın
yarış planına bağlı kal.
3- Kimsenin
seni durdurmasına izin verme.
4- Kendine
güven
5- Pozitif
düşün
6- Trail
yarışlarda önünde gidenlerin de senin gibi yorulacağını unutma.
ve bitirmenin vermiş olduğu rahatlama ve mutluluk. |
Ne olduğunu anlamadan yaptım teklifi. Evet bile diyemedi :) |