29 Nisan 2015 Çarşamba

İznik 46 km Ultra Dağ Maratonu yarış raporu.

Yarış raporu yazmak koşmaktan daha zor gelmiştir her zaman. Edebi bir yönüm yoktur pek. Ama ne yalan söyleyeyim bu sefer koşmak da bayağı zor geldi. 
Uzun zamandan beri hazırlandığım İznik Ultra'nın en kısa etabı olan 46 km uzunluğundaki hedef yarışım pek istediğim gibi geçmese de yarış hakkında bir şeyler karalamak istedim. 

Yarış günü: 18 Nisan 2015

Saat 12.00'de başlayacak yarış için saat 7.00'de uyandık. Çünkü yarış bu sene ters yönden başlıyordu ve başlangıç alanı İznik'e 40 km uzaklıktaki Narlıca'daydı. Oraya gitmek için organizasyonun anlaştığı servisleri kullanacaktık. Tabii böyle zorlu bir etap için yataktan kalkıp hoop yarışa gitmek olmuyor. Yarışa başlamadan en az 2 saat önce güzel bir kahvaltı yapılması, seni yarış sırasında rahatsız etmeyecek gıdaların yenmesi ve karbonhidrat yüklemesi yapmak şart. Kahvaltıyı yapıp eşyaları hallettikten sonra servisin bizi alacağı fuar alanına gittik. Tabii aklımızda yine "ulan kesin bir şey unuttuk" düşüncesi ile.
Bu sene maraton fuarı İznik'in içinde değil de göl kenarındaki büyük bir alandaydı. Ayrıca burası yarış bitiş alanıydı. Fuarın böyle geniş bir yerde olması hem kayıt işlemlerinin çabuk hallolması hem de spor ve sporcunun dostu bir çok markanın orada rahat bir şekilde ürünlerini sergilemesi açısından çok iyi olmuş. Listede yer alan gerekli ekipmanların hiçbiri yanınızda olmasa bile burada yer alan firmalardan temin ederek tamamlayabilirsiniz.
Neyse, fuar alanında biraz takılıp eş dostla goy goy yaptıktan sonra servise bindik. Serviste hoplaya zıplaya bir o yana bir bu yana savrularak Narlıca'ya vardık. Vardığımızda bizden önce giden yarışmacılar orada bulunan kahveye oturup muhabbetin dibine vuruyorlardı. Burası aynı zamanda 136 km ve 83 km koşanların da kontrol noktasıydı. Yarış başlamadan önce beslenmenin yanında önemli konulardan birisi de yarışa başlamadan önce tuvalet ihtiyacınızı gidermenizdir. Gerek yedikleriniz gerekse heyecandan ve stresten mideniz size türlü oyunlar oynayabiliyor ve bu yarış sırasında sizi oldukça zor bir duruma sokabiliyor.
Başlangıç alanında bulunan okulun tuvaletlerini kullandırmaları bu yönde yarışmacılar için süper oldu. Biz başlamak için beklerken bir yandan da 136km koşanlar birer ikişer gelmeye başladılar. Her gelene inanılmaz tezahürat ederek gazı verip gönderiyorduk :) Neyse son hazırlıkları tamamlayıp ısınmaları da yaptıktan sonra 12.00'de 23 derece sıcağın altında başladık. İlk 4 km asfalt ve yokuş aşağıydı. Yarışın verdiği adrenaline karşı koymaya çalışıp yavaş gitmeyi denesem de ilk km yi 3.51 ile geçmiştim bile. Ön grupta o yarışta birinci olan ve sonrasında 25 dakika ceza alarak 3. olan Jose De Pablo, Raidlight firmasının sahibi ve mükemmel bir ultracı olan Benoit Laval ve birkaç kişinin daha olduğu yaklaşık 10 kişi gidiyorduk. 2 ve 3. km'yi de hızlı bir şekilde geçtikten sonra daha 43 km olduğunu kendime hatırlatarak yavaşladım ve kendi tempomda gitmeye başladım. Tam o sırada amcanın teki haydi gençler az kaldı az kaldı diyerek tezahürat yaptı. Gülerek "tabii ya az kaldı" diyerek devam ettim :) 

Müşküle köyü. Kaynak: Nur Çubuk
Meşhur Müşküle yokuşuna gelince durmadan, yavaş yavaş çıkmaya başladım. Önemli olan hız değil süreklilikti. Müşküle'den geçerken teyzeler yine alkışlar ve dualarla yolcu ettiler. İlk kontrol noktasını geçtikten sonra asfalt bitti ve patika başladı. Hızımı biraz daha sabit tutmaya çalışarak çıkışımı sürdürdüm. Tepe bittikten sonra aklımda kalan ve geçen sene koştuğum yoldan değil de başka bir yere doğru işaretlenen Asics bayraklarını gördüm. İlk giriş güzel olsa da sonrası beni pert etti. Yeni eklenen bu patika çok dik ve hayli çamurluydu. Ne olduysa orada oldu ve birden motivasyonum düştü. Yürümeye başladım. Gücüm vardı fakat koşmak istemiyordum. Sanki bu benim hedef yarışım değil de alelade bir antrenman koşusuydu. Kendim ile bayağı tartıştıktan sonra tekrar koşmaya başladım. Yokuş aşağı çamurlu, dar ve ağaçların önünü tamamen kapattığı bir patikadan inerken "ulan bu ne" demekten kendimi alamadım haliyle. 
Müşküle sonrası yokuş. Kaynak: Ian Corless
15. km'de olan ikinci kontrol noktası Süleymaniye köyüne inerken güzel yokuş indim ve hızımı iyice artırdım. Oraya vardığımda gece 00:00'da başlayan ve 136 km koşan Alper Dalkılıç ve bir koşucu daha party hard modunda enerji içeceklerinin, püskevitlerin, fıstıkların su gibi aktığı bir an yaşayarak takılıyorlardı :) en son ben bıdı bıdı konuşurken Önder sana cevap verecek halim bile yok dediğini hatırlıyorum Alper'in :)  Şaka bir yana çok güzel bitirdiler. Buraya kadar iyi gelmiştim motivasyonumu tekrar düzenlemeye çalışarak 31. km'de olan diğer kontrol noktası Derbent'e doğru yola koyuldum. Sıcak iyice şiddetini artırmış ve sırtımdaki suyu çay suyu kıvamına getirmişti bile. Yol boyunca birkaç kişi geçmiştim ama bunların 46 km mi yoksa 136 km mi koştuğuna bakmamıştım. Bu nedenle kaçıncı sırada olduğumu kestiremiyordum. Ön grupta 10 kişi basıp gitmişti çünkü. Güzel bir girişle Derbent'e de varınca oradaki görevliler malzeme kontrolü yaptı. Çok beklemeden oradan da ayrıldım. Artık 15 km kalmıştı ve bundan sonrası iniş ve düzdü diye düşünürken hala sağlam çıkışlara denk gelmek var olan enerjimi iyice tüketiyordu. Yarışta fiziksel olarak iyi olsam da mental olarak bir türlü kendimi veremiyordum. 
Sanırım 35. km idi. Düz bir alanda güzel tempo yakaladığım sırada önüme bir koyun sürüsü, bir yaşlı çoban ve 2 köpek çıktı. Ben hızlı gittiğim ve sürünün içine daldığım için köpeklerin bana hallendiğini fark ettim ve durdum. Çoban amcaya "bunlar ısırır mı" diye sordum haliyle. "Isırır yavaş geç" dedi :) (amca pek bir açık sözlü çıktı) "Amca ben yarışıyorum koşmam lazım" dedim. "Nereden başladınız siz yav," diye sorarak bir muhabbet açmaya girişti. Narlıca deyince, "deli misiniz olum siz goşuyonuz bu sıcakta" dedi. "Yav amca benim gitmem lazım şu köpekleri bir tut gözünü seveyim" dedim. Bana “oğlum sağ taraftan in direkt merkeze gidersin” dedi . "ee işaretleme sol bu tarafta ve kural gereği oradan gitmem lazım" dedim. "Napcan olum işaretlemeyi; deli misin orası uzak" dedi. Şimdi düşünüyorum da  ben bu amcaya bu kadar açıklama neden yapmışım acaba!?  Adam beni kafadan 2 dakika dikmiş ya la orada. Zar zor ayrılıp bir taraftan da köpekleri kontrol ederek koşmaya başladım. Ulan böyle şansın ben içine edeyim demeye kalmadan hoop bir tane daha çoban ve köpekli amca çıktı. Aynı sorular onda da var tabii. "Koşmam lazım amcacım tutma beni bak yarışıyorum. Gözünü seveyim şu köpeklerini bir tut da ben yoluma gideyim." Tamam yavaş geç bir şey yapmaz dedi. Tam ben yürüyerek sürünün ve köpeklerin yanından geçerken "yeğenim hele baksana bir" dedi. Efendim dedim bende “sigara var mı ?” dedi. "Amcacım ben koşucuyum ne arasın bende sigar"a dedim. "E n'olmuş goşucular da içiyor görüyorum ben!" dedi.  Allahım sana geliyorum modunda tırıs tırıs ilerleyip biraz uzaklaşınca koşmaya başladım. En az 1.5 dakika da bu tiryaki amca kitledi beni. Ben yokuş aşağı iyice hızlanıp bir yandan da pek kıymetli psikopat amcaların kulaklarını çınlatıyordum. 
Geldim 40. km'ye. Burası yokuşun sonu  ve düz yolun başlangıcıydı. Orada bekleyen görevliye önümde kaç kişi olduğunu sordum. Elindeki tablete bakarak abi sen ya 9 ya 10. sıradasın dedi. İşte orda ben bittim. Az olan motivasyonum iyice gitti. Düz yolda toz toprak içinde öyle yürü koş modunda takılırken arkadaşım Murat karşılamaya geldi beni."Oğlum önünde 4 kişi var" dedi "biraz hızlanırsan ilk 3 e girebilirsin" deyince benim 6.37 olan ortalama hız son 3 km 4.50/4.23/4.17 şeklinde oldu. 4.yü geçtim ve 4 saat 30 dakikada tamamladım ama ilk 3'e giremedim. Kendime biraz kızdıktan sonra aklıma benim için yarıştan daha önemli olan organize ettiğim evlenme teklifi geldi. Evet oksijen beyine ulaşmaya başlamıştı.
Hemen otele gidip duş alıp yüzüğü kapıp finişe geldim. Koşu camiasından herkes biliyor ama bilmeyenler için küçük bir özet geçeyim.
Kız arkadaşımla ilişkimiz geçen yıl İznik Ultra'da başladı. Ve sanırım evlilik teklifi için buradan daha uygun bir yer olamaz diye düşünerek, onun da ilk 46 km koşusu olan bu yarışta teklif etmeyi planladım. Böylece yorgun gelip ne olduğunu anlamadan evet diyecekti ve böylelikle hayır seçeneğini elemiş olacaktım :)  Şaka bir yana bu yarışın ikimiz için de artık daha çok anlamı var. İlk ultra yarışını çok güzel bir derecede bitirip kadınlar kategorisinde 2. olunca o da ben de çok sevindik.

        Atladığım ya da unuttuğum şeyler illaki vardır. Onları da diğer yarış raporu yazan arkadaşlardan illaki göreceğiz. Benim için çok güzel bir deneyim oldu. İznik Ultra bence bu yıl gerçek anlamında  kendini buldu. Ve ilerleyen yıllarda yurtdışındaki yarışlarla ölümüne kapışacak. Organizasyonda emeği geçen Caner Odabaşıoğlu’na , gönüllü arkadaşlara, diğer çalışanlara ve  yarış sponsorluğunu yaptığı Asics Türkiye’nin başında bulunan çok sevdiğim Hande Güler’e sonsuz teşekkürler.





 Birkaç ufak not:

1- Motivasyonunu kaybetme. Kaybedersen ne için yarıştığını ve yaptığın antrenmanları hatırla.
2- Yaptığın yarış planına bağlı kal.
3- Kimsenin seni durdurmasına izin verme.
4- Kendine güven
5- Pozitif düşün
6- Trail yarışlarda önünde gidenlerin de senin gibi yorulacağını unutma.



ve bitirmenin vermiş olduğu rahatlama ve mutluluk.


Ne olduğunu anlamadan yaptım teklifi. Evet bile diyemedi :)